6 Nisan 2013 Cumartesi

EV



"Aldım verdim, ben seni yendim"
 

Eşyalar üçe ayrılır. Mekanda yeri olan eşyalar vardır mesela. Buzdolabı, çamaşır makinesi, ocak gibileri. Onların hep hazır bir yeri vardır. Çoğunlukla başladıkları yerde yaşlanıp ölürler. Kimseye garip gelmezler, kimse tarafından sorgulanmazlar. Sanki zamanda sonsuz bir varoluşa sahiptirler. İkincisi, mekanda yer bulan eşyalardır. Belki bir geçmişleri yoktur, belki gelecekleri de belli değildir ama er ya da geç  döşemede iz bırakırlar bir kanepe gibi. Ya da  lekeleri vardır bir saatinki gibi duvarda ve aitlerdir sahiplendikleri noktaya. Mekanda olmayan eşyalar da vardır. Kimse varlıklarını anlamlandıramaz ki onlar da pek niyetli değildir anlatmaya. Nadiren kullanılırlar ve sıklıkla tozlanırlar. İyelik ekine yabancı bu eşyaların çoğu zaman ne olacağı da hiç bilinmez. Bazen bir gitardır evin bir köşesinde, bazen bir basketbol topu dolabın üstünde. Eski defterdir istiflenmiş bir yana, hiç okunmamış kitaplar hiç okunmayacak da. Karton kutular tabut gibi dizili, kırık sandalyeler gömülmeyi beklemekte, ekürisi kaybolmuş çoraplar da kaybolmuş sayılmakta,... Hiç kullanılmayan bir eşyanın atılmaması için İki koşul vardır: ya unutulmaları gerekir bir köşede ya da yerleri değiştirilir sürekli. Eğreti durmaktır suçları. Ucu ucuna devam ederler hayatlarına ve boşlukta yer kaplamak yetmez hiçbir zaman eksikliklerini kapatmaya.
 

"Alamazsın veremezsin, sen beni yenemezsin"





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder