10 Şubat 2013 Pazar

2 sınav, 1 diploma ve 1 cesaret

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı, kısaca ÖYP, her geçen yıl sayıları giderek artan üniversitelerin öğrenci ile birlikte en çok ihtiyacı olan şeyi, öğretim üyesini, yetiştirmek ve yurdun çeşitli yerlerinde bir eğitim neferi olarak hizmet etmelerini sağlamak amacıyla YÖK tarafından planlanıp yürütülen bir projedir. Bu kapsamda, ihtiyacı olan üniversitelerin açtığı kadrolardan birine yerleşen öğretim üyesi adayı ÖYP araştırma görevlileri 21. yüzyılın köy enstitülerinde eğitimlerini tamamlayarak hizmet verecekleri üniversitelerine geri dönerler. Bu aşamadan sonra, doktorasını tamamlayarak (tüm tabiplerin affına sığınarak) doktor olmaya hak kazanmış ÖYP araştırma görevlisi yardımcı doçent (yardoç) ünvanını almayı bekleyecektir. Üniversitelerine, yüksek lisans ve doktora eğitimi süresince harcadıkları süre kadar (5yıl, 6yıl,...?) zorunlu hizmetle bağlı olan bu insanlar olasılıkla tüm hayatlarını geçirecekleri ebedi mabetlerinde bilimsel çabalarına devam edeceklerdir. Zira bu bağlılıkları bir miktar (?) meblağ içeren kefalet senedi adındaki resmi bir belge ile tescillenmekte ve herhangibir vazcayma düşüncesine bu belge her daim eşlik etmektedir. Bu nedenle, ÖYP' ye başlamak hayata dair büyük bir atılım ve kararlar silsilesinden doğmaktadır.

Mezun olduğunda ne yapıp edeceğini düşünürken mevcut işsiz sayısı, olası iş alanı miktarı, elde edebileceği net kar, beklentileri ve bekleyenleri gibi bir yığın değişkenden oluşan denklemi çözmekten bunalan homo studentus için "en iyisi okulda kalmak" gibi görünmektedir. Lakin günümüzde mevcut imkanlar dahilinde bunu başaran insan neslinin tükenmekte olduğunu idrak edince anneannesi ve dedesinin yıllar önce "erkek evlat" ısrarında bulunmamalarına isyan eden öğrenci insanı için ÖYP önemli bir seçenek haline gelmektedir. Geleneksel olarak her yıl haziran-temmuz ve aralık-ocak dönemlerinde olmak üzere iki defa öğretim üyesi adayı seçmek amacıyla yeni kadrolar açan üniversiteler arasından 10 tercih yaparak başvuru aşamasını tamamlamak isteyen "aday adaylarının" ALES'ten bir puan alması ve bir yükseköğretim kurumu diplomasına sahip olması gerekmektedir. Ancak tabii ki başvuru için yeterli olan bu kıstaslar "kazanmak" ve göreve başlamak için yeterli olmamaktadır. Yarışan Türkiye'nin aday adayları arasından sıyrılıp kısıtlı imkanları verimli kullanabilmek için ALES'ten yüksek (80, 90,...?) bir puan alınması gerekli olacaktır. Zira başvuruların değerlendirilmesinde kullanılan ÖYP puanının hesaplanmasında ALES puanının tam olarak 100'de 60'ı kullanılmaktadır. 100'de 25'i hesaba dahil edilen mezuniyet not ortalamasının da en azından 75 dolaylarında olması avantaj sağlayacaktır. Ve tabii ki ÖYP kadrosuna yerleşilmiş olsa bile bu kadroyu elde tutabilmek için gereken 65 dil puanının (YDS ya da denkliği YÖK tarfından tanınan uluslararası bir dil sınavından alınan) en başta elde edilmesi önemli olmaktadır. Sıfırın 100'de 15'i yine sıfır ettiğinden ÖYP puanları daha düşük olan “dil puansızlar”dan buna rağmen bir üniversiteye yerleştirilenler yine ÖYP puanına göre değerlendirilen tercihleri arasından yurtiçinde çeşitli yerlerde gerçekleştirilen 6 aylık dil eğitimine gönderilmekte ve bu kişilerin 1 yıl içerisinde 50'yi, en geç 2 yıl içerisinde de 65'i geçmesi beklenmektedir.

Tüm şartları yerine getirip bir üniversiteye atanmaya hak kazanan adaylardan yalan yanlış beyanlarda bulunmayıp doğru, dürüst, ahlaklı oldukları tespit edilenler görevlerine atanıp hemen çalışmaya başlarlar. Ancak halihazırda yüksek lisans eğitimine devam etmeyenler eğitim alacakları bir programa yerleştirilmek amacıyla ÖYP lisansüstü eğitim kontenjanlarını bekleyerek geçirdikleri zaman diliminde, çoğu zaman işler durumda bir bölümleri olmadığı için çeşitli kişisel işleri ya da "fakülte sorumlulukları" ile mesai harcarlar. Kontenjanlar belli olduğunda listede hemen kendi anabilim dallarının ismini arayan ÖYP araştırma görevlileri 3 kişilk kontenjana 5 kişiliğin nasıl sığacağını düşünürken zihinlerindeki tilki populasyonu da yeniden bir artış içine girer. Yine ÖYP puanları temel alınarak değerlendirilen 10 tercihleri arasından bir ÖYP üniversitesinde eğitim almaya hak kazanan ÖYP araştırma görevlileri hemence gerekli belgelerini toplayıp kayıtlarını yaptırmak için yola çıkarlar. Bir ÖYP üniversitesine eğitim amacıyla yerleşemeyenler ise ikinci ve son tercih haklarını kullanmak amacıyla bir sonraki kontenjan ilanını beklemeye koyulurlar.

Her aşamayı geçip artık bir yüksek lisans öğrencisi olan ÖYP araştırma görevlisi bir yandan derslerine girip çıkacağı diğer yandan araştırma görevlerini yerine getireceği yeni hayatına merhaba der. İlk birkaç ay “kadronun bulunduğu üniversite”-YÖK-”eğitim alacağı üniversite” üçgenindeki yazışmaların bitmesini beklerken önce geçici olarak (39. madde) daha sonra kalıcı olarak (35. madde) takriben 6 yıl sürecek yeni adresine yerleşir.

Buraya kadar inatla okuyup yüreği darlanmamış siz sevgili okuyucuya teşekkür eder, bu işin biraz olsun güzel yönlerinden bahsedip birkaç ufak ayrıntıyı belirtmeyi boynumun borcu bilirim. Öncelikle ÖYP'nin en rahatsız edici, en bunaltıcı kısmı olan senet olayını açıklamak gerekecek. Bu senet, öğretim üyesi olmak için gerekli eğitimi tamamlayan kişinin kendisini senelerce gözü yollarda bekleyen üniversitesine geri dönüp hizmet edeceğini garanti altına almak için yapılan bir sözleşmedir ve lisansüstü eğitime başladıktan sonra 35. madde ile görevlendirilene kadar yapılmaz. Yani atanıp göreve başlansa bile eğitim kontenjanlarına yerleşemeyen hiçkimseden zorla para alınmaz. Bunun bir başka boyutu bazı üniversitelerin (döneme göre değişkenlik gösterse de örneğin Uludağ Üniversitesi ya da Abant İzzet Baysal Üniversitesi) kendi eğitimlerini vermesi dolayısıyla başka bir üniversiteye yollamadığı ÖYP araştırma görevlisinden hiçbir zaman böyle bir senet istemeyecek olmasıdır. Diğer taraftan kadrosunun bulunduğu üniversiteden eğitim alacağı üniversiteye düzenli olarak gidip gelmek suretiyle bu seneti yapmamak da bir yol olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle ÖYP'yi insanları önce besleyip sonra fırına atan cadılarla dolu bir orman olarak düşünmek önemli bir yanılgı olacaktır. Bu noktadan hareketle, bir üniversitenin eğitimini bitirip kendisine hizmet vermesini beklediği kişi en sonunda geri döndüğünde ona kadro açmayıp bekleteceğini düşünmek de, özellikle yeni kurulan üniversiteler için, biraz anlamsız olacaktır.

Bir başka nokta, dil puanı 65 üstünde olan ÖYP araştırma görevlilerinden dileyen olursa yurtdışında 6 aylık bir dil kursuna gitme imkanlarının olmasıdır. Ayrıca program kapsamında, lisansüstü için 3 aya kadar doktora içinse 1 yıla kadar tez araştırma desteği sayesinde yurtdışında çalışma yapılması desteklenmektedir. Üstelik senede 15 günü aşmayacak şekilde yurtiçi ve yurtdışı bilimsel toplantılara katılmak için gerekli seyahat giderleri ve proje masrafları için kullanılabilecek bir ödenek de verilmektedir.

Uzun bir yazıyı daha da uzatmamak için bitirmeye çalışırken son olarak, akademik kariyer yapmaya "gönülden evet" diyen bir kişi için ÖYP gibi bir fırsatı değerlendirmenin bütün bu tanımlar, puanlar, koşullar bir yana en başta cesaret işi olduğunu eklemek gerekir. Sadece ÖYP'nin sahip olduğu aksaklıklar ve yarattığı baskı sebebiyle değil akademisi "hala" bir çıkış arayan, bilimsel bilginin "pazarda" değer kazandığı bir ortamda bu kadar uzun bir yola çıkmak bir beyin ve bir kalp kadar önemli olan cesaret de gerektirmektedir.

 Not: Yüksek Ehemmiyetli Siteler;

https://www.yok.gov.tr/content/view/1236
https://oyp.yok.gov.tr/
http://www.oyp.com.tr/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder