Çoğu insan
içerisinde var olan yaratıcılık gücünün farkında değildir. İçimizde varolan
yaratıcılık aslında günlük hayatın bir parçasıdır. Peki yaratıcılık bize ne
kazandırır? Yaratıcılık, duygularımızı tanımamızı ve onları ifade edebilmemizi,
kendimiz ile iletişim kurabilmemizi ve sorunlarımıza farklı açılardan
bakabilmemizi sağlar.
Sanatla
terapi, içimizde varolan ve büyük güç olarak tanımlanan yaratıcılığın ortaya
çıkarılmasını ve bu güç sayesinde kendimizi ifade etmemizi, geliştirmemizi ve
sorunlarla başa çıkabilmemizi sağlayan bir terapi tarzıdır. Resim, heykel,
müzik, drama ve hikayeler yoluyla uygulanan sanat terapisi, kendimizi ve
çevremizi farklı bir gözle algılamamıza yardımcı olur.
Dışavurumcu
Sanat Terapisi,
kişinin duygusal sorunları ile başa çıkmasına ve özünü, kim olduğunu anlamasına
yardım eden, kısaca kişinin kendi içindeki duyguları sanat yoluyla dışa vurma
biçimi, bir kişisel gelişim metodu ve psikoterapi tekniğidir. Sözün bittiği
yerde, bilinçaltının derinliklerine inen, içimizdeki çocukla buluşmamıza yardım
eden ve geçmişteki travmalara şifa vermeyi amaçlayan, içsel ve dışsal bir
değişim yolculuğu, bir iyileştirme metodudur. Resimden dansa, müzikten dramaya,
ritüelden şiire birçok farklı modaliteyi içinde barındırır.
Dışavurumcu
Sanat Terapisi, 1950’ lerde ABD’ de ortaya çıkan ve dünyada hızla yayılan,
ülkemizde ise 1999 Marmara depremi sonrasında travma terapisi eğitimi için
ülkemize gelen uzmanlar tarafında tanıtılan ve giderek yaygınlaşan bir terapi
yöntemidir. Sanat terapisinin bir terapi yöntemi olarak ortaya çıkması ilk
olarak eski zamanlarda insanların mağaralarda çizdikleri resimleri incelemeleri
ve bu kişilerin çeşitli katliamları, göçleri sanat yoluyla ifade etmeleriyle
ABD’li psikologların dikkatini çekmiştir. İlkbaharın ya da yazın başlangıcını
neden kutladıkları, neden değişik ritüeller yaptıkları, dansın ne işe yaradığı
gibi konular üzerine düşünülmüştür. Sonuç olarak, tüm bunların insanları
rahatlatıcı bir yönünün olduğu keşfedilmiş; sözle ifade edilemeyen bazı
şeylerin sanat yoluyla ifade edilebildiği görülerek “Neden böyle bir yöntem
terapide de kullanılmasın ki?” diye düşünülmüştür.
Dışavurumcu
Sanat Terapisi, spontanlık ve yaratıcılığı geliştiren, öz benliğimizi tanımaya
ve anlamamıza, dolayısı ile daha bilinçli, farkında ve anlamlı bir hayat
yaşamamıza yardım eden, psikoterapide yeni bir akım olmasına rağmen, aslında
insanoğlu kadar eski bir şifa yöntemidir. İmgeler ve arketipler aracılığı ile
bazen konuşarak ulaşamayacağımız derinliklere inmemize yardım eder.
Sanat
terapisinde renkler, özellikle de siyah ve beyazın varlığı son derece
önemlidir. Ayrıca metaforlar ve semboller kullanılır. Diğer bir deyişle, ortaya
dökülen şeyler problemi birebir yansıtmak zorunda değildir. Kişilerin kendi
acılarıyla yüzleşmesi imkansız ya da çok zorsa bu yöntem etkin bir şekilde
kullanılabilir. “Yaptığım şey bende değil, kağıt üzerinde. Benimle bir ilgisi
yok. Sadece içimi boşalttım ama bunun neye karşılık geldiğini bilmiyorum.”
düşüncesi insanların yüzleşmekten ya da ifade etmekten korktukları şeyleri daha
rahat ortaya dökmelerini sağlar.
Özet olarak,
sözün bittiği, yetersiz kaldığı yerde sanat terapisi başlar. İnsanları
iyileştirir, onarır, değiştirir. Benzer bir terapi yöntemi olan psikodramada
ise kişilerin problemleri problemleri açıkça ortaya konulmakta ve dolayısıyla
daha keskin geçişler yaşanabilmektedir. Diğer taraftan sanat terapisinde
geçişler çok daha yumuşaktır. Kişi anlatmak istediği kadarını ortaya koyar. Anlatmak
istemediklerini ise kendisine saklar. Yani bu yöntemde doğrudan problem
hakkında konuşmak zorunda kalınmaz. Bunun yerine, var olan problem sanat
aracılığıyla daha estetik, daha yumuşak bir şekilde ortaya dökülür. Kişinin
kendisi için en acı verici konuları bile yumuşakça, rahatsızlık vermeden ele
alınıyor olması Dışavurumcu Sanat Terapisinin en güçlü yönüdür.
Sezin
Kaynaklar:
1)
http://www.dbe.com.tr/tr-TR/Content/Cocuk_ve_Genc/Kullanilan_Terapi_Teknikleri/Disavurumcu_Sanat_Terapisi.aspx
(12.02.2013)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder