1 Nisan 2013 Pazartesi

Ünzile




“Kızları bizim okuldan alırlar, evlendirirler. Eğer okula devam edecekse, ailelerine derler ki: 
nasılsa parasını verdik, nikâh için bekleriz…”

Hangi bölgeden, hangi şehirden olduğu hiç önemli olmayan küçük bir kızın ağzından çıkan sözler bunlar… “İnsan” olmanın değil, “kadın” ya da “erkek” olmanın her geçen gün daha fazla vurgulandığı bir ülkede yaşananların yalnızca küçük, çok ama çok küçük bir örneği… Erkek tarafının “parasını verdik” diye bahsettiği ise, maalesef düğün için alınan bir eşya değil, gelinin ta kendisi!..


“Kasım ayında 14 yaşımda nişanlandım. Nişanlım 23 yaşında, yazın düğünümüz olacak.
 Ben evlenmek istemiyorum, okumak istiyorum. Burada hiç kimse 
kendi isteğiyle evlenmiyor.”

Bu sözler ise en azından isyanını dile getirebilenlerden birine ait. Bizler, birliktelik yaşadığımız insanlar olsa da, öncelikle evliliğe hazır olup olmadığımızı düşünürken, bu kızlara hayattan ne bekledikleri bile sorulmamış. Sadece birilerinin canı evlenmek istemiş. Aileler de okul çıkışında beklemişler, görüp çok beğenip oğullarına almışlar. Kızın yaşı tutmuyor, ama ne önemi var! Nikâh kıyılana kadar birlikte yaşarlar! Birlikte yaşamak en çok ayıplanan şey iken, bir anda “koşul” haline geliverir! Para verilir, borçlar kapanır, kız alınır! Nasıl olsa evlenecekler ya, bir de imam nikâhı kıyılır 13 yaşındaki kızla “adam” arasında… Hoooppp! Artık hiçbir sorun yoktur. Aile kızın namusu kirlenmeden hayırlı bir kısmet bulmuş, üzerine bir de kazançlı çıkmıştır! Erkek tarafı ise eline erkek eli değmemiş gencecik bir gelin almıştır.

Bunlar yalnızca bu kızların başına gelen olaylar mıdır peki? Son günlerde gündeme geldiği için yine bir kasabanın, bir bölgenin geleneğiymiş gibi anılmasına rağmen yıllardır her yerde görmüyor muyuz bu ve benzer örneklerini? Şimdi her yerde neden böyle olduğu ve nasıl önlenebileceği tartışılırken, herkesi “önce insan” olarak görmeyi başarsak bir adım atmış olur muyuz sorusu takılıyor akıllara…

Fatma YAŞIN







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder